Facebook'ta paylaş Twitter'da Paylaş
HAYATIMIZ SENDROM

 PEKİ YA ÇIKIŞ YOLUMUZ


Merhaba, 

Son yıllarda çok sık duyduğumuz bir şey var; ilaç satabilmek için hastalık yaratıyorlar, bunların hepsi satış ve pazarlama tekniklerinin bir parçası. Evet inanılmaz derecede algılarımızın açık olduğu, her şeyi anlamaya ve bir takım bağlantılarla anlamlandırmaya başladığımız günler bunlar. Ucundan kıyısından algı  operasyonunun bir tezahürü diyoruz ya, inanmaya başladım sanki.

Zira her şeyin bir sendromu var. Söylemeye çalıştığım şey aslında şu ki, 4 yaşına girmek üzere olan oğlum için yıllar önce, 2 yaş sendromu denilen şeye girdi mi, 
girecek mi diye aylarca bekledim. Bilinçli bir anne olarak, okuyan uzmanına danışan bir anne olarak, çocuğun her hareketini varlığından haberdar olduğum sendroma bağlamaya çalıştım. Olaylara verdiği asabi tepkilerde “yine girdi tribe” diyerek anlık olayı savuşturmaya çalıştım. 2 yaş geçti 3 yaş sendromu dediler, bağırsa da duymazlıktan gelin dediler; ben çorbayı karıştırmaya devam ettim; sakince…

Hani bir sakız reklamı var ya şimdilerde, çocukların bağırması ve inatlaşması kuş cıvıltısı gibi geliyor anneye; işte çok gülüyorum annelerin bu haline. Yapacak bir şey yok, sendrom! Onu atlattık mı atlatmadık mı bilmiyor iken, birisi “kirli 4 sendromu olmasın” deyiverdi; benim o an şimşekler çakıverdi. Gülüyorum bazen halime. 


Bu sayfalardan yazdığım, üstelik inanarak yazdığım pek çok şeyin anlamını yitirdiğini düşündüğüm anlarda, sordum soruşturdum, meğer ne çok kişi biliyormuş bu sendromu. E yani sendromlara alışkın bir toplum olarak, gardımızı nasıl alacağımızı da iyi biliriz o da ayrı… Yine de önümüzde bir sendrom var ve ben yine oğlumun tüm davranışlarını buna uydurmaya, kalıbına sokmaya, şekillendirmeye, köşelerini çizmeye başladım. Evet evet sendrom gelmiş deyip de kafamı çevirmeye çalışsam da, yanlış giden bir şeyler olmalıydı. Zira, 33 yaşında biri olarak, hayatımda kaç kez sendroma girdiğimi merak ediyorum, anneme 
soruyorum; bir cevap alamıyorum. 

Size dört yaş döneminin zor geçeceğini yani "Horrible 4" olacağını söylesem, bu dönemde sizi bekleyen davranışları sıralasam ve bunu sık sık başkalarından da duysanız, çocuğunuzdan olumsuz davranışlar beklemeniz kaçınılmaz olur. Ancak ne var ki yaşadıklarımı nasıl ifade edeceğimi, hangi kalıba koyacağımı bilmesem de; bilmenizi isterim. Başa çıkma yollarından bahsetmek isterim.


Ebeveynler için can sıkıcı kısım ve benim en çok zorlandığım nokta, direnen oğlumun fazlaca zaman ve enerji alması, tahammülünü zorlaması. "Hayır”lı ve “ama”lı cümleleri çocuklar "ben" olabilmek, hayatta var olduğunu kanıtlayabilmek, kendisinin ve başkalarının sınırlarını anlayabilmek için kuruyor. Öncelikle ailelerin bunu kabul etmesi gerekiyor. Dönem olarak, cinsel kimliğini oluşturmaya başladığı günler yaşıyor olduğumuzu düşünürsek, aslında kritik bir eşikte olduğumu biliyorum. Her şeye hayır demesi, kendi başına yapabileceğini iddia etmesi, banyoya girip “ayıp” diye kapıyı kapatması, ev dışında herhangi bir yerde sürekli asabi olması, gittiğimiz tüm mekanlardan apar topar ve kaçarak eve dönmemiz, ortamda huysuzluk yapması, her sabah okula giderken üzerini giymemek direnmesi, anne ve babası konuşurken araya girip konuşmalarını engellemesi, toplum içinde herkesin kendisiyle ilgilenmesi için çaba sarf etmesi, tüm oyunları birlikte oynamak istemesi, çorabını kendisi giymek istemesi ama giyemeyince ağlama krizine girmesi, hata yaptığında kendisinin yapmadığını, en yakın arkadaşının yaptığını söylemesi… Daha sayabilirim size benzer şeyleri. 

Şu anda yaşadığımız şeyler tam da bu. Ama tüm bunları bir krize çevirmemek için özen gösterilmeli. Öfke patlamaları ve cezalar özellikle katı kurallar, kıyaslamalar çocuğu daha çok kaygılandırır ve bu dönemde takıntılar ortaya çıkabilir. Sakin kalmak ve ona hayatta rehberlik etmek için kendimizi güçlendirmek, iyi bir çocuk-yetişkin ilişkisi için anahtarımız. 

Evet böyle ahkam kesmek çok kolay, farkındayım. Ama örneğin çorabını giyemediğinde ağlarken, ben de yapamadığım bir şeyi gösterip kendisini iyi hissetmesini sağlayabiliyorum, hala sabrım varsa. Ya da iki kişiyi konuşturmuyorsa, “sohbetimiz bitince seninle konuşacağız, sıranı bekle” şeklindeki net tavrıma rağmen kendini yerden yere attığında, “bu şekilde asla seninle konuşmam” diyorum ve net tavrım karşısında en azından anlık olarak olayı çözüyorum, bir saat sonra yine aynı şeyleri yaşıyor olsak da! 


Elbette zorlu bir süreç çocuk yetiştirmek. Kimi zaman çaresiz kaldığımız, kimi zaman pedagoglara koştuğumuz. Ancak hepimizin bildiği bir şey var ki, 3 ve özellikle 4 yaş civarı çocuklarımızın en zor dönemleri, kendileri için de eminim en zorlandıkları dönemler. Önemli olan, sabırla yanıt vermek, yaptıkları yanlışları anlayacağı dilden anlatmak, göz hizasına inerek ve göz teması kurarak sevecen bir ses tonuyla konuşmak, davranışı tekrarlarsa “bak ne konuşmuştuk, hiç dinlememişsin beni” gibi sözler kullanmamak, hatasını yüzüne vurmamak. 


Bunları tabii yaşayarak ve sorarak öğrendiğim için biraz geç uyguladım ama hepsinin de faydasını gördüm. Her seferinde, her seferinde sabırla konuşmak gerekiyor. Ve sanırım yapılacak tek şey, sevginizi asla esirgememek, her ciddi konuşma sonrasında sıkı sıkı sarılmak, geçmesini beklemek.

Eminim çok kısa sürede atlatacağız. 

Çocuklarınıza ve sevdiklerinize “seni çok seviyorum” demekten sıkılmayacağınız anlar diliyorum. 

Sevgiyle, hoşçakalın…

AYŞEN ÇATAK YALMAN