Facebook'ta paylaş Twitter'da Paylaş
İLK KONU SEN SEVGİLİ OKUR

Selamlar sevgili okur, bu hafta seninle kısa kısa birden fazla konudan bahsedelim ne dersin?

 

İlk konumuz da SENsin

Bu son 9. Kadıköy kitap günlerinin de ardından bunu bir kez daha dile getirme ihtiyacı hissettim. İyi ki varsın sevgili okur. Bizi fuarlarda yalnız bırakmayan, okuyan, anlayan, takip eden, farkındalığı yüksek, zehir gibi bir kitle var. Kitapları alıp gittiğimiz yere gelen, yazarları tanıyan, yeni yazarlarla tanışmaya açık, kendi dilinde hayatı anlatan yazarların satırlarını da tercih eden, kendini sadece çevirilere ya da yabancı yayınlara değil, bana ve birbirinden değerli diğer yazar arkadaşlarıma emanet eden, bizim seçtiğimiz kelimelere gönlü meyleden sen sevgili okur... SEN... Sen olmasan gerçekten boşa uğraşıyor olacağız biz.

Sen varsın ve ben boşa uğraşmıyorum işte. Teşekkür ederim.

 

YENİ KİTAP

Kafamda yeni kitabımı (henüz sadece kafamda) projelendirdim. Yazıyla uğraşanlar bilir en zor aşama bu zaten. “Ne yazacağım” aşaması, ne anlatmak istediğini bilmek kısmı... Bu kısım en zoru. Ne anlatmak istediğimi biliyorum yeni romanımda. Şimdi sıra onu sana heyecanlı ve neşeli bir dille anlatmakta. Benim aklımdan geçenleri sana aktarmaya, sana da öyle hissettirmeye çalışmakta... Mizahi diyaloglar yazmak kolay değil, hakikaten bir miktar “kafanın rahat” olması gerekiyor. Mizah cidden öyle başka bir şeye benzemiyor. Bu ara yoğun bir dönem ama Eylül gibi başına oturmayı planlıyorum. Bakalım ne olacak, tam nasıl bir şey çıkacak, bakalım sevecek misin, bakalım benim içime sinecek mi... Bakalım her şey nasıl gelişecek... Hem insanı heyecanlandıran hem de içini tuhaf bir şekilde şişiren bir duygu bu... Kafanın içindeki resmi kağıda dökmek... Çok acayip...

 

YÜRÜME ALANINDA SİGARA?

Yeni bir “trend” başlamış farkında mısın sevgili okur. Bazı insanlar, tek veya gruplar halinde, hani bu sağlıklı yaşam alanları var ya, hani tartan zemin falan oluyor... Oraya geliyor, o alanda, millet koşarken ya da yürüyüşünü yaparken bir sigara yakıp geziniyorlar (bundan daha önce de bahsetmiştim galiba ama her gördüğümde ilk kez görür gibi şok olduğum doğrudur). Sen hızla geliyorsun, 4. Km’yi devirmek üzeresin, ciğerler açılmış havayı vantuzluyor seni taşımak için ve bu tipler sigara içerek o alanda... Birden başkasından gelen nikotinin burnundan ağzından ciğerlerine doluyor... Gerçekten nefret ediyorum. Gerçekten... Yapmayın bunu. Yürüme- koşma-spor alanlarında sigara içerek volta atmak nedir? Yemin ederim dev bir hayvanat bahçesinde yaşıyor gibi hissediyorum kendimi bazen. Nerden üstüme ne s*çacak belli değil. Böyle bir saçmalık olamaz.

 

 

ANADOLU YAKASI

Bu ara sıklıkla Anadolu yakasında zaman geçirmem gerekti. O yakayı çok bilmiyorum ve bu dönem ilginç gözlemler yapma şansım oldu. İlk etapta fark ettiğim Anadolu yakasında yaşayan halkın kornayla arasında bir bağ var. Ben bu kadar sık korna kullanan bir sürücü kitlesi başka yerde görmedim. Saniyede dırt korna. Normalde korna biraz acemi şoförlerin hemen davrandığı bir şeydir. Ben öyle biliyorum. Trafikte piştikçe böyle sünnet çocuğu taşıyan konvoy gibi dıtdırı dıtdırı dolaşmazsın. Fakat Anadolu yakası çok enteresan. Bir mili saniyeye tahammül yok hemen dırt, zırt, dart dart... Tuhaf... Anadolu yakasıyla ilgili bir diğer gözlemim Arapların orayı henüz keşfedememiş olması hakkında. O kadar Arap görmedim ki acaba köprü geçişinde vize gerek falan mı zannediyorlar diye kıllandım. Bir bölgede (bak çok acayip olacak böyle söyleyince ve muhtemelen linç yiyecem yine) Arap az olunca o bölge daha elit görünüyor sanki. Ne fena böyle hissetmek biliyorum ama görüntü böyle ne yazık ki. Daha az cagul-cugul duruyor ortalık.  Ve “karşı taraf” kesin daha medeni. Kesin! NET! Medeniyet akıyor. Daha “eski Türkiye” gibi orası. Kentsel dönüşümü, inşaatları, damperli kamyonları ve sürekli çalan kornaları çıkar, sadece insanlara bak, yürüyen, karşıdan karşıya geçen, dolaşan, yemek yiyen, oturan... Laiklik be diyorsun. Cumhuriyet güzel şey diyorsun.

 

Bu hafta senle böyle kısa kısa, aklıma düşenlerden bahsettik. Haftaya tekrar buluşuncaya kadar sana notum, dinlen sevgili okur... Bazen dinlenmeyi unutuyoruz. Dinlenmeyi unutma. Hiçbir şey yapmadan aklını ve bedenini dinlendirmek için de zaman ayır mutlaka.

 

Sakin bir hafta dilerim.