Güzeller güzeli pirenses, bilge kıralının yanına kütüpaneye koşuyor. “Kıralım kıralım büyük felaakat. Size komplo kuruyorlar.” Kıral pencereden dışarıya uzun uzun bakıyor. Bu arada yaamur bardaktan boşanırcasına yağıyor. Neden soora kıral, pirensesinin endişelerini gidermek için “Merak etme sorun diğil. Zaaten her şeyin farkındayım.” diyor. Ama Microsoft Word masalımı bitirmeme izin vermiyor. Gökten üç elmayı bir türlü düşüremiyorum. Ben “pirenses”, “diğil”, “felaakat” ve “kütüpane” yazdıkça o da altını kırmızıyla çiziyor. Herhalde bana bir şey anlatmaya çalışıyor.
İlkokul çağlarımızdan beri Türkçe öğretmenlerimizden duyarız… “Çocuklar, Türkçe yazıldığı gibi okunur.” Gelin şimdi evde de yapabileceğiniz bir deney yapalım. “Görmeyeceğim”, “tükürük” ve “gazete” yazacağım. Ve siz “görmiycem”, “tükrük” ve “gazte” diye okuyacaksınız. Ya da yolunuz bir devlet dairesine düştü. Kütüphane üyeliği için dilekçe veriyorsunuz. “İl Halk Kütüpanesi Müdürlüğü’ne…” diye yazmaya başlıyorsunuz. Kıllanan görevliye de ben kelimeleri okunduğu gibi yazıyorum diyorsunuz… Ama sonunda mecbur standart bir Türkçe kullanacaksınız.
Peki, neden yazılı dilde böyle sözlü dilde öyle? Yukarıdaki ve benzeri kelimeleri neden yazıldığı gibi okumadığımızı hiç merak ettiniz mi? Ben ettim. Ve internetten biraz araştırdım. İşte kurallardan birkaçı. “Kaynaşma ünsüzlerinden ‘y’ eylem köklü bir sözcükte bulunuyorsa konuşma dilinde kendisinden önceki ünlüyü daraltıyor”muş. Mesela “gelmeyen” “gelmiyen” oluyor. “Gelecek zaman eki ‘acak’ da konuşma dilinde ‘c’den önceki ünlüyü daraltıyor”muş. Örneğin “yapacak” kelimesini “yapıcak” diye okuyoruz.
Ama herkes Türkçenin yazıldığı gibi okunmadığı görüşüne katılmıyor. Bunlardan biri de bu konuda görüşüne başvurduğum Kürşad Hakan Oğuz. Kendisi Haberturk.com’un Yayın Yönetmen Yardımcısı ve yazar. “Türkçe kelimeler yazıldığı gibi okunur. Bu, bir kural. İnsanların öyle okumamaları bu kuralı değiştirmez. Aynı İspanyolca gibi, Türkçe de yazıldığı gibi okunur.” diyor. Ama Türk Dil Kurumu (TDK) üyeliği de yapmış Prof. Dr. Efrasiyap Gemalmaz, Oğuz’la aynı fikirde değil. TDK’ya 2004’te verdiği bir söyleşide “Türkçeyi öğrenenlere, doğru telaffuz ve doğru imla kazandırmak için, önce, Türkçe öğretiminde düstur hâline getirdiğimiz ‘Türkçe yazıldığı gibi okunur ve söylendiği gibi yazılır.’ sloganını zihinlerden silmemiz gerekir. Şunu bilmeliyiz ki en gelişmiş fonetik alfabe bile bir dilin doğru telaffuz inceliklerini yazıya aktarmakta yetersiz kalır.” diyor.
Sonunda, Microsoft Word’ün bana anlatmaya çalıştığı şeyi galiba yavaş yavaş anlıyorum. Ama anlamazdan geliyorum.