1987 yapımı The Witches of Eastwick filmini izleyeniniz var mı? Türkiye’de "Kasabanın Cadıları" diye oynamıştı. Cher, Susan Sarandon, Michelle Pfeiffer kendi halinde gibi görünen 3 kadın. Jack Nicholson da hesapta şeytan ama film ilerledikçe iş karışıyor ve bu üç cadı, şeytanı perişan ediyor.
2 Ocak'ta program başlıyor (kısmetse) ve haliyle üst üste çekim yapıyoruz. Sonuçta, "Melek" canlı yayınlanacak, hafta içi her gün, 3 saat. Ne kadar çalışırsak o kadar iyi…
Yapımcımız Hülya Sepken, Genel Koordinatörümüz Filiz Sayın Duman ve Yönetmenimiz Betül Özenç de ilk başlarda halim selim, kendi halinde insanlar gibi görünüyorlardı. İş odaklı, çalışkan, zeki kadınlar ve bu kısımda değişen bir şey yok da… Böyle……. Yani nasıl desem…….. Biraz böyle ……. Garipler…….
Yayındayız. Bana mutfağa geç dediler ama mutfağa geç ve ne? Orası meçhul! Çünkü bir aşçımız var, ben mutfakta ne yapıyor olabilirim di mi? Ama insan, öğrenen bir canlı sevgili okur. Ben soru sormamam gerektiğini çok önce öğrendim. Soru sorduğumda (her ne sorarsam sorayım) ,Hülya şarlıyor…. Misal;
Ben: Peki böyle mi? Çünkü böyleyse…..
Hülya: Mehtap bana bak! Bana bak Mehtap! Sen şu aşamada, sana denileni yapacaksın! Olan biteni abuk sabuk yorumlamayı bırak! Ben burada kaç işle birden uğraşıyorum biliyo musun! Burada altı sunucu var, hepinizle ayrı uğraşıyorum ben burada!
Ben: Hülya neden sanki kötü bir şey demişim gibi tepki veriyosun? Bir şey soruyorum sadece
Hülya: KÖTÜ BİR ŞEY DİYORSUN MEHTAP! KÖTÜ BİR ŞEY DİYORSUN SEN ŞU ANDA!
Bu konuşmalarımızın sayısı arttıkça, ben soru sokmayı bıraktım: Mehtap mutfağa geç dendiği anda, mutfağa gidiyorum. Ha bu arada, deseler ki kafanı blendera sok ya da elini mikrodalgaya kıstır, tamam diyecem. Sorgularsam adam değilim, yeter ki Hülya 1.45 boyu* minicik suratıyla zıplayarak beni boğmaya çalışmasın.
Peki, kendimi kurtarabiliyor muyum? Hayır! Çünkü burada ikinci garip insan Filiz’e ebeleniyorum, ki bu sakin görünümlü insan kulaklık ve mikrofon takınca bildiğin canavara dönüşüyormuş. Mutfakta mal gibi durmayayım diye, yayın esnasında, Melek ablanın Ferhat’tan istediği çay bardakları tezgahta duruyor (çekim devam ediyor), bari bardakları toplayıp bulaşık makinesine dizeyim de ortalık düzgün görünsün diye düşündüm. Bu davranış bile, benim bu sektör için ne kadar aykırı olduğumun göstergesi olmalı. Çünkü “Mehtap!” diye bir ses duydum. Kafamı kaldırdığımda, Filiz yüzü kıpkırmızı olmuş, dişlerini sıkmış, iki eli havada, ellerini sert bir şekilde aşağıya doğru iterek, “MEHTAP! BIRAK BARDAKLARI!” diye bağırdı. Bir an annemi gördüm karşımda yani sevgili okur, Filiz gelip bir de bana tükürse, “Anne, anneciğim beni buldun” diye ağlayabilirdim sevinçle.
Bu kadar da değil. Maskotumuz fare irisi, bol tüylü bir hayvanımız var. Adı Püskül. Cumartesi tam zamanlı çekimdeyiz. İçeride seyirci de var, son provalar bunlar. Melek abla ve ben, cam masada oturmuş konuşuyoruz ve Melek abla, Püskül’ü istiyor. Püskül’ü getirmesi gereken kişi yok, Melek abla “Püskül, püskül” diye sesleniyor, seyirci var….
Bir an Filiz’i gördüm. Püskül’ün yuvasının kapağını açtı. Püskül, Filiz’e baktı ve muhtemelen “Beni yiyecek” diye düşünüp, yuvasının diğer tarafına kaçmaya çalıştı. O ara, Melek abla tekrar “püskül” dedi ve Filiz iki elini birden dirseklerine kadar yuvaya soktu. Artık Püskül için çareler tükenmişti. Filiz Püskül’ü ümüğünden yakaladığı gibi, bize doğru yürümeye başladı. Bu arada Melek abla ve ben kocaman açılmış gözlerimizle, olan bitene bakıyoruz. Filiz, Püskül’ü yakalamış bize doğru yürürken ben, “Galiba bizi Püskül’le dövecek” diye düşünüyorum. Kamera açısına girdiği anda, Filiz gülümsemeye başlıyor. İzleyiciler bunu dostane bir gülüş olarak almış olmalı ama ben orada çok sadistik bir kıvılcım görmediysem adam değilim. Filiz, Püskül’ü “Buyrun Melek Hanım” deyip masaya çalıyor ve muhtemelen Püskül’ü getirmesi gereken kişiyi öldürmek üzere yerine dönüyor. O esnada neye uğradığı şaşıran Püskül, masaya mıçıyor. Biz Melek ablayla birbirimize bakıyoruz, Melek abla anaç bir tavırla, Püskül’ü kollarına alıyor. Ben hala Filiz'e bakıyorum ardından. Gözlerim kocaman açılmış, ağzım kocaman açık kalmış, şaşkınlıkla kahkahadan yarılma arası bir yerde durup sırıtarak
“Ha**tir, nası ya?” (içimden) diyorum. Masaya kapanıp, gözlerimden yaş gelene kadar gülüyorum. Seyirci yerlerde tabi….
Yönetmenimiz Betül, sakin görünüyordu evet ama rejiden stüdyoya her geldiğinde, kameramanların "Hazır ol" da durduğunu fark edince, bir şeylerin yolunda olmadığından şüphelendim. Çünkü, Betül sakinse, kameramanlar neden onu görünce siniyorlardı? Şüphelendim ben. Sonra anladım ki, Hülya’nın bağırarak korkuttuğu, Filiz’in kaba kuvvetle yola getirdiği sunucuları, delirtmek üzere son adım Betül’dü. Üzerimizde zihin oyunları oynamak onun işiydi.
Sevgili okur, çekim esnasında (prova), her şey duruyor. Kameramanlarımızdan biri, kulağındaki kulaklık ile oynayıp stüdyoya, “Geliyor” diye ikaz veriyor. Birkaç dakika sonra (bu Doğuş’un 360 derece stüdyo olayı sayesinde hepimizin bacakları Carl Lewis gibi oldu yürümekten), Betül stüdyodan hızlı adımlarla içeri giriyor. Ellerini kaldırıp, “Harika, çok güzel oldu” diyor. Biz de, iyi bir şey yaptık zannedip, zavallılar gibi seviniyoruz. Ve Betül her şeyi değiştiriyor.….. Şimdi, iyi yaptıysak neden değiştirip baştan yapıyoruz? O halde iyi yapmadık mı? Nerede hata yapmış olabiliriz? Gibi kafalar bin beşyüz olduğu esnada, tekrar Hülya faktörü devreye giriyor.
Sıkıyorsa sor, bu kafandaki soruları da gör gününü! Adamı Püskül’den beter ederler, masaya bile mıçacak zaman bulamazsın. Püskül’e hayvan diye acıyolar, bize o kadar tolerans göstereceklerini hiç sanmıyorum.
Allahtan Melek abla var. Bakıyor ki programda bölümleri olan sunucuların tamamı mala bağlamış, ekip perişan, “Noldu bu çocuklara yine” diyor. Biz ağlamsık gözlerle ona bakıyoruz -ki o bakışlarda ne anlamlar yüklü o esnada- Melek abla, hepsine şarlayıp bizi kanatları altına alıyor.
Ancak korkuyorum sevgili okur. Melek ablanın yokluğunda, Betül değil ama Hülya ya da Filiz ensemden tutup, kafamı tuvalete sokmaya ya da beni dolaba kilitlemeye kalkabilir, endişeliyim.
2 Ocak itibariyle her sabah canlı yayında, "Melek" yayında olacak. Başıma bir felaket gelmezse, ben de kendi bölümümü yapıyor olacağım. Ve kim bilir bu macerada daha neler yaşayacağız….
Bu arada, “Yazının başında bir filmden bahsettin o ne alaka?” diyenleriniz olabilir. Hiç…. Öyle aklıma geldi…
*Hülya daha uzun da olabilir….