Emekli bir eczacı kalfası zamanla kendisinin hekimlerin hatalarını yakalamakla sorumlu bir rolü olduğuna inanmıştır. İlkokul mezunu ama çok da zeki olan, hiçbir arkadaşı da bulunmayan bu adamcağız bütün gün 1960’lardan-1970’lerden kalma tıp kitaplarını kıraat ederek muazzam bir kazip (yalancı, sözüm ona) tabip haline gelmişti. Kalan zamanını da ibadetle geçirmekteydi. Şimdilerde 70 yaşında olan zavallı karısını 25 sene önce muhtemelen gene kocasının baskısı sonucunda geçirdiği depresyon sebebiyle hekimlere götürmüş, verilen bütün ilaçların “karısına verdiği ve vereceği zararları” ezberleyip karısına da telkin diyordu. Onda da hepsi tezahür ediyordu tabiatıyla. Böyle, hiçbir yan etkisi olmayan plasebonun dahi yan etki çıkarması durumuna nosebo denir ve hipokondriyak hastalarda çok sık görülür.
Sonunda “Allah belanı versin, ne yaparsan yap” zılgıtını yedikten sonra bir hipnotizmacıya götürmüş ve kadıncağız da tek hipnoz seansıyla pür-i pak oluvermişti! Tıbben bu mümkün değildir ama kendisini de, karısını da buna inandırdığı için gerçekleşmişti.
25 sene sonra, bir ay kadar önce yakınlarının vefatından sonra tekrarlayan şikayetleri sebebiyle, 1 ayda tam 6 üst düzeyden psikiyatri profesörü görmüş, verdikleri ilaçların hepsi de kadıncağıza “dokunmuş”, “tahammül edilemez” yan etkiler ortaya çıkmıştı ve kendisini, uzman hekim olan damatları vasıtasıyla bana getirmişlerdi. İşin çok ilginç yanı, zeki ve nitelikli bir hekim olan damat da kayınpederine inanıyordu! Yani tam bir aile boyu empoze edilmiş bir delilik (folie imposée ve folie a famille) söz konusuydu.
Hikâyeyi dikkatle aldıktan sonra, kocayla yalnız görüştüm. Başta “siz en son ümidimizsiniz, sizin ilminize ulaşamam” gibi laflar etti. Tatlı tatlı olta attıktan sonra da çözüldü ve “karısını psikiyatrların şerrinden, hatalarından korumak için yaşadığını” anlattı! Yazılan her ilâcın prospektüslerini ezberliyor, sonra da ulaşabildiği her kaynaktan araştırıp milyarda bir dahi görülebileceği yazılmış her türlü istenmeyen etkiyi not alıyor, karısına da bunları empoze ediyordu. Son gittikleri profesörlerden birinin verdiği sitalopram’ın (bir antidepresan) öldürücü kalp ritim bozukluğu yapabileceğine dair bir makale bulup adamcağızın önüne fırlatmıştı. Karısı ilacı sadece 1 gün kullanmıştı ve -hiç de şaşırmayacağınız gibi- kalbi hızlı atıyordu! Gittikleri bir diş hekiminin yaptığı hipnoz da işe yaramamıştı (çünkü “dişçi hipnozdan ne anlar” diye onu da baştan dışlamıştı. Ben ise hipnozun Türkiye’deki duayenlerinden Prof. Dr. Recep Doksat’ın oğlu ve kendim de hipnoterapi yapan bir profesör olduğum için bütün yatırımı üzerime yapmış ve yaptırmıştı!
Başka bir şehirden geldikleri, akşam uçağıyla dönecekleri ve zaman da daraldığı için bu psikiyatr düşmanlığının köklerine, kökenlerine inemedim.
Damat beyi çağırdım, durumu anlattım. Kayınpederinin bir süre için hastaneye yatırılması icap ettiğini, orada ilaç vs. ile tedavi edilmesinin şart olduğunu, bu arada da kayınvalidesinden kesinlikle uzak tutulmasının, telefonla dahi görüştürülmemesinin ve ona da yoğun ilaç ve psikoterapi uygulanmasının gerektiğin anlattım ve hipnozla vakit geçirmemelerini, benim de yapmayacağımı söyledim. Durumun vahametini kavrayabilmesi için de, kayınpederinin “Malign (Habis) Hipokondriyazis” ve karısıyla ilişkisinin de folie imposée olduğunu anlattım. İçgörüsü olmayan tipin, tipik bir örneğiydi kayınpederi! Damat bey hiç de ikna olmamıştı ve memnuniyetsizce ayrıldılar.
Bazı hipokondriyaklarda bu evhamlar tam bir hezeyan haline gelir.
Vücut Dismorfik Bozukluğu ismi verilen tabloda, bedeninin bir bölgesinin deforme olduğuna inanan hasta, durmadan estetik cerrahi uzmanlarına kendini muayene ettirir.
Gördüğüm en hazin vak’a, tam 11 kere sol gözkapağı sağdakinden 1mm düşük olduğu için kendine ameliyat yaptırtan ve gözkapağına giden sinir lifi kesildiği için de artık kalkamaz hâle geldiğinden, flasterle tutturarak açık tutabilen orta yaşlı güzel bir kadındı…
Tabii, o ameliyatları yapan cerrahların cibilliyetlerini (mayalarını) de sorgulamak gerekir!
Tedavide Ne Yapılıyor?
Psikoz (delilik) boyutuna gelmemiş vakalarda müdavim hekimin kararlı bir davranış çizerek hipokondriyak davranışları sınırlaması, sadece belli aralıklarla hastayı görmesi veya onunla görüşmesi işe yarar.
Psikotik boyuttaki hastalarda antipskotik ilaçlar ve çok gerekirse akıl hastalıkları hastanesinde yatış düşünülür. Bunda dahi çok dikkatli olunmalıdır çünkü böyle hastalar memnun ve mesut hastane müşterileri davranışını benimseyebilirler. Veya kafakola aldıkları hastaların eliyle dışarıya haber yollayıp kendilerinin hasta olmadıklarını, kasten ve kandırılarak yatırılarak işkence edildiğini vs. yedi düvele duyurabilirler.
Psikiyatri bir umman, biz de onda bir damlayız vesselâm…
Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 18 Ağustos 2011 Perşembe